Over Kanserleri
Doç. Dr. Cihan Çetin: Over (yumurtalık) kanserleri aslında kadınlarda pek sık görmediğimiz ancak ölümle sonuçlanabilen kanser tiplerinden. Over kanserlerinin belirtisi nedir?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Over (yumurtalık) kanserleri nadir görülen ancak en sık ölüme sebebiyet veren jinekolojik kanserdir. Kadın hastalıkları ile ilgili kanserler içerisinde maalesef en fazla hastaları kaybettiğimiz kanser grubu over (yumurtalık) kanserleridir. Belirti vermiyor ya da çok geç veriyor, verdiği belirtiler normalde tüm kadınların günlük hayatta karşılaşabileceği bazı türde. Geç belirti vermesi nedeniyle hastaların çok önemli bir kısmı geç tanı alıyor. Geç tanı alması da maalesef tedavide başarı şansını azaltıyor.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Bir kadının over kanserinden ne zaman şüphelenmesi gerekir? Örneğin karın bölgesinde bir farklılık hissedebilir mi, yoksa sadece rutin jinekolojik kontrollere mi gitmesi gerekir?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Öncelikle bir kadının şikayetlerine bağlı olarak kontrollerini ertelememesi gerekir. Tüm dünyada over kanserlerinin tıpkı rahim ağzı kanserlerinde olduğu gibi erken tanısını koyabilmek amacıyla geniş çapta çalışmalar yapıldı. Ancak maalesef günümüzde hala bu hastalığı erken yakalamamızı sağlayan bir test yok.Bir defa bütün kadınların her yıl jinekolojik muayeneye gitmeleri yararlı olacaktır. Bunun dışında karında şişlik, erken doyma ya da rutinden herhangi bir sapmada hekime başvurmaktan başka bir tarama programı yok yumurtalık kanserinde.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Peki, kalıtsal mıdır bu yumurtalık kanserleri? Ailede varsa olma ihtimali daha fazladır diyebilir miyiz yoksa sadece rastlantısal olarak mı kişilerde görülür?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Evet, diyebiliriz. Ayrıca bir ailede yumurtalık kanseri veya meme kanseri varsa yumurtalık kanseri gelişme riski daha fazladır. Ancak tersinden bakacak olursak bize başvuran ve yumurtalık kanseri tanısı koyduğumuz hastaların en az %85’inde bir aile öyküsü yoktur. Dolayısıyla “benim ailemde nasılsa böyle birşey yok bende de olmaz” rahatlığına kapılmamakta fayda vardır. Çünkü yumurtalık kanserlerinin %85 kadarı bir kalıtıma bağlı olmadan gelişmektedir, %15 kadarı ise ailesel kalıtımsal olarak geçiş göstermektedir.
Doç. Dr. Cihan Çetin: O zaman örneğin bir meme kanseri hastasının da yumurtalık kanseri açısından değerlendirilmesinde ya da jinekolojik kanserler açısından değerlendirilmesinde fayda vardır.
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Bazılarının evet, çünkü meme kanseri çok sık görülüyor, her meme kanserinin mutlaka yumurtalık kanseriyle ilişkili olabileceği, bir genetik hastalıkla ilişkili olabileceğini söylemek yanlış olur ama bazıları – zaten bunu meme kanseri takip eden hekimler yapıyorlar – eğer yumurtalık kanseriyle de ilgili bir genetik mutasyona sahipse genetik hastalığa sahipse onları da mutlaka yumurtalık kanseri olmadan çözmek gerekiyor.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Peki, nasıl tanı koyuyoruz? Yumurtalık kanseri tanısını biz ameliyat öncesinde koyabiliyor muyuz, yoksa ancak ameliyatta ve ameliyat sonrasındaki patoloji sonucunda mı tanı koyabiliriz?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Evet bu gerçekten biz hekimlerin daha doğrusu tıbbın zorlandığı konulardan birisi, hasta bize tesadüfen bir yumurtalık kistiyle geliyorsa zaten ameliyatla tedavi ediyoruz. Ancak genellikle hasta bize yaygın bir karın sıvı toplanması ve hatta akciğerde sıvı toplanması ve ağır bir tabloyla başvuruyor. Böyle durumlarda maalesef ameliyatsız biyopsi yapmak gibi bir seçeneğimiz her zaman olmuyor. Dolayısıyla tanı koymanın yolu aslında ameliyattan geçiyor ama maalesef daha kolay tanı koyabilmek amacıyla sadece batın sıvısından örnek alınmasına çok sık rastlıyoruz. Bu, çok çok tasvip ettiğimiz bir yöntem değil. Biz mümkün olduğu kadar doku tanısına ihtiyaç duyuyoruz. Bunun için de genellikle bir ameliyat gerekir. Tabi ki hasta ameliyatı kaldıramayacak kadar çok ağırsa asla anestezi alamaz diyorsako zaman hakikaten sadece sıvıdan ürettiğimiz hücrelerle bir kemoterapi yoluna gidilebilir. Ama bu ideal olan değil. İdeal olan ameliyat edip, ameliyat esnasında patoloji çalışıpeğer tüm tümör çıkabilecek gibiyse aynı seansta tüm tümörü çıkartmaktır. Yumurtalık kanserinin Altın Standard Tedavisi budur.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Peki, takiplerde örneğin bir kadında yumurtalık kisti gördüğünüz zaman sizin gibi sadece jinekolojik onkoloji gibi kompleks bir cerrahiyle uğraşan hekimlere ne zaman yönlendirmemiz lazım, her kistte size yönlendirmemize gerek var mı? Yoksa “şu özellikler varsa ultrasonda ya da hastanın şu özellikleri de ekleniyorsa bize yönlendirebilirsiniz” diyebileceğiniz bir şey var mı?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Kanser şüphesi olan tüm yumurtalık kistleri jinekolojik onkolojinin ulaşılabileceği bir merkezde ameliyat edilmelidir, aslında cevap bu. Eğer kanser riski çok düşükse zaten genellikle o kistin ameliyata ihtiyacı olmaz. Ama bunun istisnaları var, örneğin çikolata kistleri ya da dermoid kist dediğimiz çok tipik tanısı ultrasonografide rahatlıkla konabilecek kistlerin mutlaka onkolojiye gitmesine gerek yoktur ama onkolojiyle ilgili olabilecek yani altından malign yani kanser çıkabilecek tüm kistlerin jinekolojik onkoloji merkezinde tedaviedilmesi hasta için yararlı olacaktır.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Over kanserinin çeşitli tipleri var mıdır, yoksa tüm olarak kanserlere aslında tek tiptir diyebilir miyiz?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Yumurtalık kanserlerinin çok önemli bir kısmı aslında sereostopiller dediğimiz tip ama bunun haricinde onlarca tipi vardır. Ancak bunların tedavileri bakımından çok fazla bir farklılık yoktur. Hemen hepsinin tedavisi; mümkün olan bütün tümörün mümkünse bir seansta, tamamen çıkarılması ve kemoterapi tedavisinden faydalanmaktır.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Over kanserleri küçük yaşlarda da görülebilir mi yoksa ileri yaşların hastalığı mıdır?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Klasik olan kanserleri epitelyal olanları genellikle ileri yaşın menopozun hastalığıdır ama her yaşta görülebilir. Epitelyal olmayan özellikle germ hücreli tümörler dediğimiz yine yumurtalığın yine kötü huylu habis hastalıkları çok genç yaşta da görülebilir ama onlardaki yaklaşımı çok farklıdır. Çok genç yaşta görülen germ hücreli yumurtalık kanserlerine biz her zaman doğurganlığı koruyarak yaklaşıyoruz. Normalde klasik bir over kanserinin tedavisi rahmin yumurtalıkların ve hastalığın yayıldığı bütün organların çıkarılmasıdır. Dolayısıyla burada bir doğurganlık koruma söz konusu değil, ama gençlerde görülen germ hücreli tümörlerde bunun tam tersi biz hemen her zaman doğurganlığı koruyabildiğimiz bir tedaviyle yaklaşıyoruz. Ve genç hastalarımızın önemli bir kısmı daha sonraki hayatlarında çocuk sahibi de olabilmekte.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Yani hem hastalığı tedavi ediyorsunuz hem de kişinin doğurganlığını korumaya çalışıyorsunuz. Peki kişinin yumurtalık kanseri olmamak için yapabileceği bir şey var mı? Bunu engellemek için kendisinin yapabileceği dikkat etmesi gereken noktalar var mı?
Doç.Dr. Tolga Taşçı : Biz genel olarak tüm kadınlara sağlıklı yaşam öneriyoruz ama spesifik olarak şunu yapmayın diyebileceğimiz bir durum maalesef yok. Sadece şunu yapabiliriz; özellikle aile öyküsü varsa yani annede, teyze veya halada meme ya da yumurtalık kanseri birikim gösteriyorsa, ailede bunların genetik olarak incelenip bunların belli bir yaştan önce en azından tüplerinin alınması ya da rahim ve yumurtalıkların alınması bu hasta grubunda riski %80’lere varacak oranda azaltır. Ama bunun dışında pek bir önerimiz maalesef yok yumurtalık kanserinden korunmada.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Kemoterapiyi ne zaman kullanıyorsunuz yumurtalık kanserinde? Ameliyat öncesi mi veriyorsunuz, ameliyat sırasında mı, sonrasında mı? O zamanlamayı nasıl yapıyorsunuz?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: Klasik olarak yumurtalık kanserinin tedavisi önce cerrahi sonra kemoterapidir. Bu kemoterapinin adi adjuvant kemoterapidir. Ama eğer bir seansta yumurtalıktaki bu kitlenin hepsi çıkamayacaksa ki bu deneyimle çok bağlantılı bir şey, çok deneyimli bir merkezde değilse hasta ya da gerçekten çıkarılamayacak bir tümörü var ise o zaman önce bir kemoterapi sonra cerrahi sonra kemoterapinin devamı şeklinde ki buna biz neoadjuvant terapi diyoruz yapılabilir.
Doç. Dr. Cihan Çetin: Ameliyat sırasında da kemoterapi verdiğiniz oluyor mu? HIPEC denilen bir tedavi son zamanlarda gündemde. Bunu kime yapacağınızı nasıl seçiyorsunuz, nasıl karar veriyorsunuz?
Doç. Dr. Tolga Taşçı: HIPEC aslında çok yeni bir tedavi değil. HIPEC aslında ısıtılmış kemoterapi. Çünkü biz biliyoruz ki sıcağın sadece sıcağın her hangi bir kemoterapi içermese bile herhangi bir sıcak suyun bile tümöral hücreler üzerinde öldürücü etkisi var. Dolayısıyla “Biz acaba kemoterapiyi ısıtarak versek tümörle mücadelemiz daha başarılı olur mu?” sorusunu çok uzun yıllar önce sormuştuk. Ama son zamanlarda bununla ilgili yumurtalık kanserlerinde kullanımla ilgili bir çok çalışma çıktı ve bu konuda bizi daha çok cesaretlendirdi. Biz özellikle nüks kanserlerinde ya da ilk tanıdan sonra neoadjuant terapi verip arada cerrahi ile müdahele ettiğimiz hastalarda cerrahinin sonunda eğer tüm tümörü çıkarabildiysek (bu çok önemli bütün tümörü çıkarabildiğimiz vakalarda tümörü tümüyle çıkaramıyorsak bunun hiç bir anlamı yok) ameliyat sonunda hasta daha uyanmadan yaklaşık 1,5 saat ısıtılmış kemoterapide batını iyice yıkarsak bu hastalığın nüksünü azaltıp hastanın yaşam süresini arttırmaktadır.